Bireyselden kolektife yayılan öfke
Bireyselden kolektife yayılan öfke
Özgür de olsa ruhu hala hapishanede olan kadınlar
44 yılı aşkın süredir bir hükümetin esaretinde olan bir millet ve İran
İslam Devrimi'nden hemen önce, 1974'te Los Angeles'ta sanat okumak için ülkesinden
ayrılan, daha sonra da geriye dönüp ailesini ve evini göremeyen bir sanatçı;
Shirin Neshat.
Dirimart Pera’daki Öfke başlıklı
sergi Shirin Neshat’ın Haziran 2022 tarihinde New York’ta son dönemde ürettiği
çift kanallı bir video yerleştirmesi ile siyah-beyaz fotoğraf serisine yer
veriyor.
İran’da faşist bir diktatörlükte yaşayan toplum;
hayatları devamlı kontrol altında,
tutsak bir vaziyette, özgürlükleri tehdit edilerek yaşıyorlar. Halkın
hükümete olan öfkesi çok fazla ve bu öfke bireysellikten kolektif düzeye
yükseliyor. “Öfke aracılığıyla anlatmaya çalıştığım bir kadının mağduriyetinin
protestolara yol açtığının hikayesi; Mahsa Amini’nin ölümünden sonra
yaşananlarla bire bir paralel olması bakımından gerçekten tekinsiz”diyor
Neshat. Mahsa Amini’nin ölümünden önce böyle işler üretmesi de sanki ülkesinde
oluşabilecek olası gerilimlerin sistemin doğurduğu ve beslediği öfke sonucu ortaya
çıkabileceğinin tahmin edilişi gibi…
Neshat’ın sergi kapsamındaki video yerleştirmesi
siyasi tutuklu kadınların maruz kaldığı cinsel sömürü konusunu ele alıyor;
“Öfke” sergisindeki oluşturduğu bu karakteri İran’dan çıkarıyor ve temelde
hiçbir bağlantısının olmadığı bir toplumda yaşadığını hayal ediyor. Bu ve bunun
gibi karakterler kendi ülkeleri dışında yaşayan İranlı kadınlar; kendi ülkelerinde
cezaevlerinde tecavüz dahil yoğun işkence ve cinsel saldırıya maruz kalmış
kadınlar. Önemli bir kısmı da yaşadığı bu travmanın duygusal olarak etkisinden
kurtulamıyor, hatta çoğunun bu sebeple intihar ettiği yaygın olarak biliniyor.
Video performans bize hapishanedeki cinsel
saldırı dehşetini anlatıyor olsa da bunu bir erkeğin bir kadına dokunması,
teması ile anlatmıyor. Bunu erkeklerin kadına bakışlarından, kadının vücudunun
geçirdiği fiziksel değişimlerden, morluklardan ve çığlıklarından anlıyoruz.
Fakat bu şiddeti ve şiddete karşı olan düşüncelerini doğrudan anlatmıyor oluşu
insanlar tarafından eleştirilmiş ve Neshat’ın tarafsız duruşundan rahatsız
olmuşlar. Halbuki Neshat, insanların kendi kendilerine çıkarımda bulunmaları
gerektiğini, insanların nasıl hissedeceklerinin ya da iyiyle kötüyü nasıl ayırt
edeceklerini anlatmanın sanatçının işinin olmadığını, bilakis bu duruşu kasıtlı
olarak sergilediğini ifade ediyor.
İki kanallı yani iki ekranlı video
enstalasyonunda sağda bir erkek bakışı, solda da bir kadın bakışı var. Hangi
ekrana baktığınız hangi bakış açısından olaya baktığınızı belirliyor. Bir
tarafta üniformalı erkekler, sert vücut hatları, vahşet, imalı bakışlar bir
tarafta da kadının çaresizliği, kırılganlığı, vücudundaki darbeler, yüzündeki
acı ve şiddet. Her biri anlamlandırma için birer sembol. İzleyiciyi nereye
bakacağı ve ne anlaması gerektiği ile sürece dahil eden bir içerik.
Neshat, tıpkı gerçekte olduğu gibi bu protesto ve baş kaldırıların kolektif bir düzeye ulaştığını yansıtıyor bizlere. Fakat hükümetlerin de kadınlarla olan mücadelelerinin aynı oranda yara aldığını ve güç kaybettiğini söyleyebilir miyiz henüz emin değilim. Bu konu kadın bedeni hem arzuyu hem de şiddeti temsil ettiği sürece sürekli kurcalanan yaraların kabuk bağlayamaması gibi hep açık ve taze bir yara olarak kalacak.
*Sanatçının Gazete Oksijen'de
yayınlanan Elif Tanrıyar ile yaptığı söyleşisinden yararlanılmıştır.
Yorumlar
Yorum Gönder