Yaşadıklarımdan Öğrendiğim Şeyler Var
Şimdi kısaca size kendi hayat hikayemden bahsedeceğim: ne de olsa herkesin hayatı bir roman ya da bir film gibi sayılmaz mı? Keşfedilmeyi,anlatılmayı bekleyen hadiseler içermez mi? Zaten varolmak ve bu evrenin bir parçası olmak bile bizleri eşsiz kılar. Yani evrenin sonsuzluğunu düşününce edindiğimiz dertlerin dert olmadığını,hayatın kafaya taktığımız şeylere üzülecek kadar uzun olmadığını,bu dünyaya evrenin eşsizliğini tatmaya geldiğimizi unutmamalıyız. Bunları hayatta şu ana kadar tecrübe ettiklerim ve öğrendiklerim sayesinde söylüyorum.
Ben Özge. 12 sene
boyunca durmadan klasik bale yaptım. En güzel yaşlarımızda herkes ders
çalışırken biz dans ediyorduk,sevdiğimiz bir işi icra ediyorduk. Çok fazla “biz”
diye bahsetmek istemiyorum çünkü söyleyeceklerim içinde ve benim hayatımda yerleri ve değerleri yok. Eğerki
farkında olmadan onlar adına da konuşursam,bu onlar için iltifat olur. Onlar
dediğim konservatuvardaki arkadaşlarım,onların dışında öğretmenlerime de
teşekkür ediyorum: sizler olmasaydınız ben bu kadar güçlü olmazdım. Karşımıza
çıkan engeller de,kötülükler de boşuna değil. Herşeyin bir nedeni var: iyinin
farkedilmesi için kötünün de olması gibi. Neyse,ben çok disiplinli ve sanatım
gereği mükemmelliyetçiydim. O kadar kusursuz ve estetik bir görüntünün arka planında
verilen emek,ter,gözyaşı,mücadeleler ve zorluklara rağmen ben dans ederken
kendimi uçuyormuşçasına özgür hissediyordum ve sahnede aldığımız alkışları
duyduğumuz an,işte o an herşeye bedeldi. Sanatın içine girdiğimde farkettim ki
çok fazla dejenere olmuş sanatçılar ve sanatçı adayları vardı. İlişkiler çok
yüzeysel,insanlar çok sahte ve karaktersizlerdi,ya da bana öyleleri denk
gelmişti. Her neyse,ben yetenekli ve başarılı bir öğrenciydim. Hani şu örnek
öğrenci olarak gösterilenlerdendim. Bu da beni hedef tahtası yapmıştı,bütün
gözler üzerimdeydi. Arkamdan iş çevirenler,benim yanımda benim hakkımda ileri
geri kötü sözler söyleyenler,çelme takmaya çalışanlar çoktu. Mobbingin(psikolojik
taciz)her türlüsünü yaşadım. Bütün bunlara rağmen hiçbir zaman pes etmedim,her
zaman kişiliğimi korudum. Bütün bu insanların arasından nasıl sağ çıktım ben de
anlamadım. Buradan kendimi kutluyorum.
Şimdi ben öyle insanlar gördüm ki: çok yetenekli,balesi çok
iyi ama ahlaki değerleri,kişiliği ve insaniyeti sıfır. Bizim okulun da balesi
iyi olsun gerisi bizim için önemli değil tutumu bu insanları yücelten bir
tutumdu. Halbuki sanatçı dediğimiz diğer insanlardan farklı,örnek bir birey
olmalıdır. Atatürk’ün de dediği gibi “Ben sporcunun zeki,çevik ve aynı zamanda
ahlaklısını severim.” lafı ile “Sanatçı,esaslı kültür sahibi olmalı ve tarihi
iyi bilmelidir.” laflarının da geçerli olmasını dilerdim. O nedenle herkesin
dönüp bir kendisine bakması,ilk önce insan olması ve değerlerini koruması
lazım.
Sanatta diğer bir
mesele de eğitmenler. Bazen eğitmenler bile kendi öğrencisinin başarısını
kıskanabiliyor,geleceğine engel olabiliyor. ”Nasıl bir şey bu?”dediğinizi
duyabiliyorum ama bu gerçek,bizzat yaşadım oradan biliyorum. Lisede,erkenden
mezun olayım bir an önce dans edeyim diye sınıf atlamıştım. Hatta
konservatuvarda lisede ilk sınıf atlayan ben olmuştum. Bir de üzerine Amerika’da
en iyi bale okullarından birinin yaz okuluna gitmiş ve dönmüştüm. Döndüğümde
bütün gözler üzerimdeydi. O sene,konservatuvarda geçen en zor senelerimden
biriydi. Herkes,hocalar dahil benim kazanmış olduğum motivasyonumu ve
özgüvenimi düşürmek için ellerinden geleni yaptılar. Değersiz hissetmem ve bir
hiçmişim gibi gereken herşeyi. Şimdi dönüp bakıyorum da geriye,nasıl insanlarmış
onlar,neden yani,niye? Ama asıl şimdi onlar benim hikayemdeki boş,anlamsız ve
yeri olmayan küçük insancıklar.
Şimdi,hayatımın dönüm
noktalarından birine gelelim. Bale yaparken aşırı zayıflıktan,stresten ve
yaptığım bir hareketin şiddeti yüzünden böbreğimdeki kılcal damarın çatlaması. Gerçekten
hayatı sorguladığım,sağlımızdan başka hiçbir şeyin önemli olmadığını kavradığım
günlerdi. Böylelikle aslında mutlu olmadığım konservatuvar hayatımı değiştirmeye
cesaret edemezken (kötü de olsa)yaşadıklarım sayesinde şuanki güzel,huzurlu hayatıma
ve hayallerime kavuşmuştum. Yani hayatın bize sunmuş olduğu ekşi
limonları,limonataya çevirmeyi genç yaşımda öğrenmiş oldum. Hayatın ne kadar
kıymetli,herşeye rağmen yaşanmaya değer olduğunu söylüyorum. Şuanda benim için
önemli olan anı yaşamak ve çok uzun vadeli plan yapmamak. Çünkü hayat biz bir
şeyler planlarken başımıza gelenlerdir,benim böbrek kanaması geçirmem gibi. O
nedenle anlık zevkleri yaşayabilme sanatı önemli: güzel bir köpek ya da kediyi
okşamak için durmak,bir çiçeğe bakmak için yavaşlamak ve hülyalara dalabilmek
gibi. Küçük şeylerden mutlu olmak önemli. İyi olmak ama çok iyi olmamak da
öyle. Benden size tavsiye:gidin ve hayatınızı yaşayın,korkmayın. Unutmayın ki
bir yıldızın doğması için bir şeyin mutlaka gerçekleşmesi gerekir: gökadalardaki
bulutların çökmesi... O yüzden çökün,parçalanın. Bu sizin yıkımınız değil. Bu
sizin doğuşunuz. Hayat size verilmiş bir hediye. Hayat devam ediyor ve herşey
zamanla geçiyor. Tıpkı benim hayatımda olduğu gibi…
Yorumlar
Yorum Gönder