Tatlı bir tebessüm bırakanlardan
Melisa Kesmez’in “Nohut Oda” adlı
kitabı beş öyküden oluşuyor. Kitap, 2019 yılında, 65. Sait Faik Abasıyanık
hikaye armağanını almış. Yazarın samimi dili, kullandığı betimlemeler ve
metaforlar, duyguları ifade ediş tarzı, yalın üslubu çok hoşuma gitti. Diğer
kitaplarına da göz atmak istiyorum ve sizleri yine kitaptan altını çizmiş
olduğum, içime hoş gelen cümlelerle baş başa bırakıyorum. Belki siz de okumak
istersiniz, sevgiler, sağlıkla kalın…
-
Her seferinde o kupkuru evleri
daha ilk günden yaşayan bir yer haline getirmenin yollarını arıyorduk. Çünkü
orayı bir an evvel senin kılman, seninle nefes alıp veren, sen kokan bir yer
haline getirmen gerekiyordu. Sonsuz yuva arayışımızın kurallarından biriydi bu.
Daha kolileri açarken başlıyordun mekanla arandaki boşluğu doldurmaya, bir
örümcek gibi örüyordun ağını, duvardan duvara, odadan odaya.
Koliler kamyondan iner inmez elini hiçbir yere
sürmeden ilkin mutfağı yerleştirip evin ilk çayını demleyen, bunu mekânı
kutsayan bir ayin gibi gören birini tanıyordum. Taşındığının haftası kabilesini
ateş başına toplayan bir şaman gibi büyük bir masa kuran ve toplu halde yeme
içmenin bir mekâna derhal hayat katan, daha doğrusu bir mekânı derhal hayata katan
bir yöntem olduğuna inanan bir başkasını da biliyordum. Bir evi bir an evvel
senin ilan etmek için bu tür icatlara ihtiyacın vardı. Zamanın uzağı gören
bilge gözleri başka kehanetler fısıldasa da sen kulaklarını tıkayıp, artık buradayım
diyordun kendine. Bundan böyle buradayım. Bir yuvaya inanmanın, kendini evinde
hissetmenin tek yolu buydu. Diğer türlü hayatta kalamazdın, nasılsa bir gün
yıkacağın bir şeyi inşa ettiğini bilerek devam edemezdin. Sonuçta her şeyin
değil ama pek çok şeyin gerçekliği senin kendini neye inandırdığınla ilgiliydi.
-
Bilmem kaç yılda kurduğun, tıkır
tıkır işleyen yaşam düzeneğini bozuyordu bu gidişler. Tekerine çomak sokuyordu.
Çanına ot tıkıyordu. Üst üste dizdiğin, o şekilde dengede durmasına hem senin
hem de yeryüzü yasalarının ikna olduğu her şeyi yıkıp deviriyordu. Çirkin
kalabalığın içinde güç bela arayıp bulduğun müttefiklerini, onlarla birbirinize
doğru yol alırken aştığınız bütün engelleri, yollarınızı kesiştiren
rastlantıları, tehlikeli virajlar dönüp de sırf ele ele olduğunuz için
yuvarlanmadığınız şarampolleri ama en çok da iki insanın bütün arızalara ve
aksaklıklara rağmen birbirini sevmek için harcadığı emeği, inadı, merhameti
ziyan ediyordu.
- Gülüyorum kendime. Peki, diyorum,
peki hayatcığım, anladım, daha bitmedi, daha doldurmam lazım gelen çile var,
peki. Özgürlük erken bir hayaldi demek. Tamam, isyan etmiyorum. Sakinim. Ne
zaman kendimi biraz güçlü, biraz haklı hissetsem, ivedilikle haddimin bildirilmesine
alışkınım ben.
-
Dokuz yıl boyunca tutmayacağımız
bir sözü ayaküstü birbirimize verirken sıradan bir şey yapıyor gibiydik. İnsan
galiba sadece görüşmeyeceklerine “Görüşürüz” diyor. “Tabii,” diyor asla arayıp
sormayacağı insanlara, “mutlaka görüşelim…”
Yorumlar
Yorum Gönder